Çin ve ABD arasında bir soğuk savaşın sonuçları - Project Syndicate





Nouriel Roubini / Project Syndicate / 20.05.2019

ABD ile Çin arasında ticaret savaşı olarak başlayan gerilim, hızlı bir şekilde ekonomik, teknolojik ve askeri küresel hakimiyet için bir ölüm-kalım mücadelesi düzeyine tırmanıyor. İki ülkenin liderleri 21. yüzyılın belirleyicisi olan ikili ilişkileri sorumlu bir şekilde yönetemezlerse, başarısızlıklarının maliyetini tüm dünya yüklenecek.

Birkaç yıl önce, Batılı bir heyetin üyesi olarak Pekin’deki Büyük Halk Salonu’nda Başkan Şi Cinping ile tanıştım. Şi, bize hitaben konuşmasında Çin’in yükselişinin barışçıl olacağını ve diğer ülkelerin (yani ABD'nin) “Tukididis Tuzağı” endişesinin yersiz olduğunu belirtti. Yunan tarihçi Tukididis, Sparta’nın Atina’nın yükselişinden duyduğu korkunun, iki rakip arasında savaşı nasıl kaçınılmaz hale getirdiğini anlatmıştı. Harvard Üniversitesi’nden Graham Allison, Destined for War: Can America and China Escape Thucydides’s Trap? [Savaşa Mahkum: Amerika ve Çin Tukididis'in Tuzağından Kaçabilir Mi?] adlı kitabında, yerleşik bir güç ile ortaya çıkmakta olan yeni bir güç arasında gerçeklemiş, tarihteki 16 rekabeti inceler ve 12’sinin savaşa yol açtığını tespit eder. Şüphesiz, Şi bizden kalan 4'e odaklanmamızı istedi.

İki tarafın da Tukididis Tuzağı'nın farkında olmasına rağmen (ve tarihin deterministik olmadığının kabulüne rağmen) Çin ve ABD yine de bu tuzağa düşüyor gibi görünüyor. Dünyanın bu iki büyük gücü arasında sıcak savaş hala uzak bir ihtimal gibi gözükse de, bir soğuk savaş gittikçe daha muhtemel hale geliyor.

ABD mevcut gerilimde Çin'i suçluyor. Çin, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü'ne katıldığından bu yana küresel ticaret ve yatırım sisteminin avantajlarından yararlanırken, üyeliğin yükümlülüklerini yerine getirmedi ve serbestçe hareket etti. ABD'ye göre Çin, fikri mülkiyet hırsızlığı, zorla teknoloji transferleri, yerli şirketler için sübvansiyonlar ve diğer devlet kapitalizmi araçları ile haksız bir avantaj kazandı. Aynı zamanda Çin hükümeti gittikçe otoriterleşmekte ve Çin'i, Orwell'in anlattığı türde bir izleme-gözetim devletine dönüştürmektedir.

Çin ise, ABD’nin asıl amacının, Çin'in daha fazla yükselmesini veya yurt dışına yönelik meşru güç ve nüfuz projeksiyonunu engellemek olduğunu düşünüyor. Onların görüşüne göre, dünyanın en büyük ikinci ekonomisinin (GSYİH'ye göre) dünya sahnesinde varlığını genişletmeye çalışması son derece makul. Çinli liderler, rejimlerinin, Batı’nın kilitlenmiş siyasi sistemlerinden çok daha verimli bir şekilde, 1,4 milyar Çinlinin ekonomik refahını iyileştirdiğini savunabilirler.

Hangi tarafın daha güçlü bir argümana sahip olduğundan bağımsız olarak, ekonomik, ticari, teknolojik ve jeopolitik gerilimlerin artması kaçınılmaz olabilir. Bir ticaret savaşı olarak başlayan gerilim şimdi kalıcı bir düşmanlık haline dönüşme riski taşıyor. Trump yönetiminin, Çin’i her cephede sınırlandırılması gereken stratejik bir “rakip” olarak nitelendirdiği Ulusal Güvenlik Stratejisi de bu durumu yansıyor.

ABD, hassas sektörlere doğrudan Çin yatırımını kısıtlıyor, yapay zeka ve 5G gibi stratejik endüstrilerde Batı'nın üstünlüğünü sağlamak için önlemler alıyor. Avrasya'da altyapı projeleri inşa etmeye yönelik Çin’in devasa programı olan Kuşak ve Yol Girişimi’ne katılmamaları için dost ve müttefik ülkelerine baskı yapıyor. Çin'in, şüpheli bölgesel iddialarını öne sürmede daha agresif hale geldiği Doğu ve Güney Çin Denizi'nde ABD Deniz Kuvvetleri'nin devriyeleri artıyor.

Çin-Amerikan soğuk savaşının küresel sonuçları, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş’ın sonuçlarından daha şiddetli olacaktır. Sovyetler Birliği, başarısız bir ekonomik modele sahip düşmekte olan bir güç iken, Çin yakında dünyanın en büyük ekonomisi olacak ve büyümeye devam edecek. Dahası, ABD ve Sovyetler Birliği arasında çok az ekonomik ilişki vardı; oysa Çin, küresel ticaret ve yatırım sistemine tamamen entegre olmuş ve özellikle ABD ile ekonomik olarak iç içe geçmiş durumda.

Bu nedenle tam ölçekli bir soğuk savaş, yeni bir küreselleşme karşıtı [de-globalization] aşamayı veya en azından küresel ekonominin bloklara bölünmesini tetikleyebilir. Her iki senaryoda da mal ticareti, hizmetler, sermaye, emek, teknoloji ve veri ciddi şekilde kısıtlanacak; dijital ortam, Batı ve Çin kutuplarının birbirleriyle bağlantı kurmayacağı bir “splinternet” [bölünmüş internet] olacaktır. ABD'nin ZTE ve Huawei'ye yaptırım uygulamaya başlamasıyla Çin, teknoloji devleri için önemli olan girdilerde yerli üretime geçilmesi veya en azından bunların ABD'ye bağımlı olmayan, dostane ticari ilişkilerin olduğu ülkelerden sağlanması için çabalayacak.

Bu balkanlaşmış dünyada, hem Çin hem de ABD diğer tüm ülkelerin taraf seçmelerini isteyecek ancak çoğu hükümet her ikisiyle de iyi ekonomik ilişkiler kurmanın yollarını arayacak. Sonuçta, birçok ABD müttefiki şu an Çin ile, Amerika ile yaptıklarından daha fazla iş yapıyor (ticaret ve yatırım açısından). Yine de, Çin ve ABD'nin AI ve 5G gibi önemli teknolojilere erişimi ayrı ayrı kontrol ettiği gelecekteki bir ekonomide, orta yol büyük olasılıkla yaşanmaz hale gelecektir. Herkesin seçim yapmak zorunda kalacağı bu dünya, uzun bir küreselleşme karşıtı sürece girebilir.

Her ne olursa olsun, Çin-Amerikan ilişkisi bu yüzyılın kilit jeopolitik meselesi olacak. Bir ölçüde rekabet kaçınılmaz. İdeal senaryoda, her iki taraf da bazı konularda işbirliğine ve diğerlerinde sağlıklı rekabete girerek yarışı yapıcı bir şekilde yönetir; (kaçınılmaz olarak) yükselen yeni gücün, küresel kuralların ve kurumların şekillendirilmesinde rol alması gerektiğinin kabul edilmesiyle ABD ve Çin yeni bir uluslararası düzen yaratır.

Eğer ikili ilişkiler yanlış yönetilirse (ABD, Çin'in yükselişini engellemeye çalışması ve Çin'in agresif bir şekilde nüfuzunu yayma girişimiyle) tam ölçekli bir soğuk savaş başlayacak ve sıcak savaş (veya bir dizi vekalet savaşı) ihtimal dışı tutulamaz. 21. yüzyıldaki Tukididis Tuzağı sadece ABD ve Çin'i değil, tüm dünyayı yutar.

tercumeodasi.org