2020'nin galibi Çin - Project Syndicate


Joschka Fischer / Project Syndicate / 01.12.2020

Tarih kitaplarında 2020, haklı olarak büyük COVID-19 salgınının yılı olarak bilinir olacak. Ama aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump’ın berbat başkanlık döneminin sona erdiği yıl olarak da hatırlanacak. Birbirleriyle yakından ilişkili olan bu iki olay, ABD egemenliğindeki 20. yüzyıldan Çin egemenliğindeki 21. yüzyıla geçiş süreci sırasında ortaya çıktıkları için kalıcı izler bırakacak.

Bu çerçevede 2020, Çin için oldukça başarılı bir yıl oldu. Elbette başlangıçta, yeni bir koronavirüs olan SARS-CoV-2 Wuhan'da ortaya çıktığında durum Çin için iyi görünmüyordu. Çinli yetkililerin ciddi başarısızlıkları, salgının şu anda yaklaşık 1,5 milyon insanı öldüren ve küresel ekonomiyi durma noktasına getiren bir pandemiye dönüşmesine izin verdi. Yılın başlarında, Çin’in merkezi yönetimi derin bir güven kriziyle karşı karşıya gibi görünüyordu. ABD ile bir ticaret savaşının ardından gelen COVID-19, bir an için ülkeyi dizlerinin üstüne çöktürdü.

O zamandan bu yana, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Hong Kong’daki demokrasi hareketini şiddetle bastırması Batı’nın güvensizliğini daha da artırdı. Acımasız bir yeni ulusal güvenlik yasası altındaki idari baskı, "tek ülke, iki sistem" dönemini sona erdiriyor ve Tayvan'ın geleceği hakkında ciddi soruları gündeme getiriyor.

Her halükarda, Çin’in durumu 2020’nin sonunda çok daha iyi görünüyor. Pandeminin başlangıcındaki başarısızlıklar, özellikle Çin’de büyük ölçüde unutulmuş görünüyor. Artık merkezi yönetimin halkın  güvenini yitirdiğine dair işaretler bulunmuyor. Radikal tedbirler uygulayan Çin'in otoriter tek parti devleti, hızla COVID-19'u kontrol altına aldı ve ekonomiyi yeniden rayına oturtarak, neredeyse tamamen normal hayata dönüşü sağladı.

ABD ile ticaret savaşında Çin çok az taviz verdi (esas olarak, 200 milyar dolar değerinde Amerikan ürünü satın almaya yönelik bir taahhüt). Hong Kong'daki baskıcı tedbirler tam da Xi'nin umduğu gibi işliyor gibi görünüyor. Ve Kasım ayında Çin, kendisini dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesinin merkezine yerleştirecek yeni bir ticaret anlaşması olan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasının imzalanmasıyla bir tür jeopolitik darbe yaptı. RCEP, Çin’in dev pazarını Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’ne (Endonezya ve Singapur’dan Vietnam’a) bağlayacak ve Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi önemli ABD müttefiklerini içerecek. Hindistan şimdilik bu ortaklığa dahil değil ancak daha sonra katılabilir. RCEP dışında kalan tek bölgesel oyuncu ABD.

Çin merkezli yeni bir ekonomik bloğun oluşturulması, gerçek yaşamlar ile gerçek yaşamları konu alan TV programları arasındaki farkı göstermektedir. Trump Ocak 2017'de Beyaz Saray'a geldiğinde ilk resmi eylemlerinden biri ABD'yi, Başkan Barack Obama tarafından müzakere edilen ve RCEP benzeri ama Amerika'nın merkez olup, Çin'in dışında kaldığı bir anlaşma olan Trans-Pasifik Ortaklığı'ndan çekmek oldu. ABD'nin kendi kendine verdiği bu zarara tanık olan Çinli liderler muhtemelen şanslarına inanamadılar ve Xi’nin hükümeti o zamandan beri Trump’ın cömert hediyesinden istifade etmek için çok çalışıyor.

Bu çabalar artık meyvesini veriyor. Yeni bir serbest ticaret bölgesiyle birlikte yeni jeopolitik gerçekler gelecek. Çin'in etrafında bir bağımlılar ağı ortaya çıkacak ve Çin Hint-Pasifik bölgesindeki konumunu güçlendirecek.

Çin bu kriz yılından daha güçlü çıkarken Amerika daha zayıf çıkıyor. Trump yüzünden COVID-19 ABD'yi kasıp kavururuyor ve ülke kendi iç meselelerine odaklanmaya devam ediyor; bölünme, kaos ve zayıflık içinde bocalıyor görüntüsü veriyor. Bu algının geniş kapsamlı jeopolitik sonuçları var. Trump'ın tartışmalı hale getirmeye çalıştığı çekişmeli bir seçimin ardından dünyanın dört bir yanındaki pek çok kişi, Seçilmiş Başkan Joe Biden’ın yeni yönetiminin ABD’yi aşağı yönlü bu sarmaldan çıkarıp çıkamayacağını merak ediyor. Seçim sonrasındaki mevcut durum, savaşan iki siyasi kampın ortak bir zemin bulacağına dair güven uyandırmıyor. 

Bu çalkantılı pandemi ve artan ekonomik-jeopolitik rekabet döneminde Amerika'nın, dostlarına her zamankinden daha çok ihtiyacı var ve dostlarının da Amerika'ya. Biden yönetiminde ABD'nin küresel liderliğinin restorasyonu olmadan, Çin dünyadaki baskın güç olma yolunda ilerleyecektir. Bu muhtemel gidişat Avrupa, Hint-Pasifik ve diğer yerlerdeki ABD ortakları ve müttefikleri için iç açıcı değil.

Dünya Çin hegemonyasının neye benzeyebileceğini, Xi’nin rejimi bu ay Avustralya’ya ikili ilişkilerde yaptığı "hataları düzeltmesini" talep eden 14 maddelik bir emir metni [diktat] yayınladığında görmüş oldu. Avustralya'nın SARS-CoV-2'nin ortaya çıkışına ilişkin uluslararası bir soruşturma yapılması çağrısı, iki Çinli şirketin (ZTE ve Huawei) 5G ağından çıkarılması ve Avustralya medyasında Çin hakkında olumsuz haberlerin ardından Çin utanmaz bir şekilde Avustralya'ya yeni gümrük vergileri getirdi.

Çin'in bu davranışına özellikle Avrupalılar dikkat etmelidir. Amerika’nın müttefikleri yakında Trump'tan ve onun milliyetçi dış politikasından kurtulacak. Ancak "Önce Amerika" sloganı "Önce Çin" ile değiştirilirse çok az şey kazanılmış olacaktır. Avrupalılar ve diğer ülkeler, bitmek bilmeyen haraçlar ve el pençe divan durma riskiyle karşı karşıya kalmaya devam edecekler. Avrupalılar uyanmalı. 21. yüzyılda “iyiliksever” egemen ülkeyi ve özgürlük vaadini desteklemek için son şans.


Yorum Gönder

0 Yorumlar